Çok uzaklarda, Atlas Okyanusu'nun derinliklerinde, üzerinde yaşayan insanların rakamları bilmediği ya da kullanmadığı gizemli bir ada varmış. Bu adanın adı Saymazya'ydı.
Saymazya'da her şey göz kararıydı: "Çok balık", "Az çiçek", "Bir sürü güzel gün". Öğretmenler çocuklara parmaklarını saymayı değil, gökyüzündeki bulutların şeklini dinlemeyi öğretirdi. Kimse kaç yaşında olduğunu bilmezdi; sadece "Büyüğüm" veya "Küçüğüm" derlerdi.
Adada yaşayan küçük bir kız varmış. Adı Lale. Lale, diğerlerinden farklı olarak, evlerinin kapısının önünden geçen dalgaların hep aynı aralıklarla kumsala vurduğunu, annesinin yaptığı kekin malzemelerinin hep belli bir ölçüde konulduğunu fark ediyordu. Bu düzene bir isim vermek istiyordu, ama elinde sadece kelimeler vardı.
Bir gün kumsalda, okyanusun getirdiği tuhaf, köşeli bir nesne buldu. Üzerinde bilmediği semboller vardı: 1, 2, 3, 4, 5... Bir cep telefonuydu, şarjı bitmiş, ıslanmış. Telefonun içinden çıkan hasarlı bir kitapçıkta, bu sembollerin ne anlama geldiği anlatılıyordu. Lale okudukça, zihninde anlık bir aydınlanma yaşadı. Düzenin bir dili vardı!
Lale, evlerine vuran dalgaların üç saniyede bir geldiğini, kek için gereken unun dört avuç olması gerektiğini öğrenmeye başladı. Bu bilgiyi, adanın yaşlılarına anlattı. Yaşlılar ilk başta Lale ile alay ettiler. "Bu ne aptalca bir şey! Yeterince balık yeterince balıktır," dediler. "Neden her şeye bir etiket takalım?"
Ama Lale vazgeçmedi. Büyük bir fırtına yaklaşıyordu. Lale, eski kitapçıktaki hava tahmin modellerine bakarak fırtınanın üç gün sonra, saat iki civarında en şiddetli haliyle adayı vuracağını hesapladı. Yaşlılar ise "Güneş ne zaman kararırsa o zaman saklanırız," diye düşündüler.
Lale, tüm köye giderek acilen hazırlanmaları için yalvardı. "Üç günümüz var, bu üç gün içinde yiyecekleri toplamalı ve evlerimizi iki kat güçlendirmeliyiz!" dedi.
Saymazya halkı, Lale'nin bu yeni, yabancı dilini ilk kez dinledi. Önlerinde ne kadar zaman olduğunu ilk kez net bir şekilde biliyorlardı.
Lale haklı çıktı. Üç gün sonra fırtına adayı
vurduğunda, Saymazya halkı önceden hazırlık yaptığı için en az zararla kurtuldu. Lale'nin "Üç" ve "İki" gibi kelimeleri, kelimelerden çok daha fazlasıydı. Hayat kurtaran bir bilgiydi.
Fırtına dindikten sonra, yaşlı bir bilge Lale'nin yanına geldi. "Bize getirdiğin bu yeni dile ne ad vermeliyiz?" diye sordu. Lale gülümsedi ve yanıtladı:
"Bu, şeyleri tam olarak görebilmenin dilidir. Bunun adı 'Matematik'."
O günden sonra Saymazya halkı, rakamları tamamen benimsemedi, ama ne zaman tam olarak bilmeleri gereken bir şey olsa, küçük Lale'ye danıştılar. Ve Lale, onlara sadece saymayı değil, ölçmenin ve plan yapmanın büyülü gücünü öğretti. Adada artık sadece "Çok balık" yoktu; aynı zamanda "Tam 17 büyük balık" da vardı, bu da herkesin daha adil beslenmesi anlamına geliyordu.
Ve böylece, Saymazya modernleşti; sadece hislerle değil, bilgiyle de yaşamayı öğrendi.